Türkiye'nin en iyi Film Festivalini geride bırakıp, Tiyatro Festivalinin tadını çıkarttığımız şu günlerde İstanbul Film Festivalinden akılda kalanları paylaşmak istiyorum. Mutlaka sinema perdesinde izlemek isteyenler için de içlerinden bazı filmler vizyona veya "Başka Sinema" salonlarına mutlaka düşecektir.
Melekleri
Taşıyan Adam / Angel’s Shepherd: Türkiye’de
yaşayanlar olarak, film bize çok tanıdık olan pek çok meseleye farklı bir bakış
açısıyla yaklaşıyor. Derdi olan, üzerine konuşulacak, tartışılacak Türk
filmleri arasında da yerini alıyor. Bizim ülkemizde “bu film gişe yapmaz” sözü
ne yazık ki filme bir iltifat haline geldi. Melekleri Taşıyan Adam da bu
iltifatı hak eden ve destek olunması, izlenmesi gereken yapımlardan. Zaten, 12
Nisan akşamı Beyoğlu Sinemasında filmden sonra yapılan söyleşide de Cansel
Elçin ve ekibi filmin amacına ulaştığını, festivallerde kendine yer bulduğunu
ve seyircisini beklediğini belirtti. Baş rolde yer alan Serkan Batçı’nın da
filmin başarısındaki katkısının büyük olduğunu söylemek gerek…
11
Dakika / 11 Minutes: Şüphesiz çoğu izleyici için festivalin
heyecanla beklenen filmlerindendi.
Bana göre beklentinin biraz altında kalsa da sinemaya yenilikçi
yaklaşımıyla dikkat çeken bir film 11 Dakika. Farklı insanlar ve kesişen
hayatları izlediğimiz filmin içinde pek çok detay gizli. Bunlardan bazılarını
yakaladığınızda film daha heyecan verici hale geliyor. Polonya’nın Oscar adayı
olan 11 Dakika, sinemaya farklı bir bakış açısı sunan ancak temposunu son
dakikalarda arttıran bir film. Bu sebeple filmden ilk çıktığınızda oldukça
etkileniyor ancak üzerine düşündüğünüzde filmin büyüsünün
biraz bozulduğunu fark ediyorsunuz.
Hitchcock / Truffaut: Benim için festivalin favorilerinden biri. Çok
eğlenceli, zekice ve zamanın nasıl geçtiğini unutturan müthiş bir belgesel…
Hitchcock gibi bir dehanın efsane yönetmenlerden Truffaut ile buluşmasından da
ortaya zaten kötü bir şey çıkması çok ihtimal dahilinde değil. Bu arada
belgeselin aslen Truffaut’nun Hitchcock ile yaptığı röportajlarının
yayınlandığı kitaba dayandığını da belirtmek gerek. Her iki yönetmen de bu
dünyada aynı zaman diliminde yaşayıp, 5 dakika olsun sohbet etmeyi herşeyden
çok isteyeceğiniz iki ayrı efsane. Bugün böyle bir şansımız yok ama
dehalarından miras kalan filimlerini ve onları biraz daha yakından tanımak için
Hitchcock / Truffaut kitabını/belgeselini şiddetle tavsiye ederim.
Mars’tan Haberler Var / News From Planet Mars: Bir aile hikayesinde absürd öğelere yer
veren ve mizahı yüksek olan festival filmlerinden. Her bir aile üyesinin ayrı
sorunlarına komedi çerçevesinden bakan film eğlenceli vakit geçirmeyi
garantiliyor. Ben filmi festivalde 60 yaş üstü bir kitleyle izlediğim için
objektif yorum yapamıyor da olabilirim. Grup, filmi izlerken oldukça eğlendi ve
belki de normalde gülmeyeceğim sahnelerde bile kahkahalarıyla benim de filmden
çok daha fazla keyif almamı sağladı. Benim için de bu film hatırladıkça
gülümseyeceğim bir festival anısı olmuş oldu.
Miles Ahead: Trompetin efsane ismi Miles Davis’in hayatının bir kısmını, hayallerini,
zaaflarını izlediğimiz keyifli filmlerden. Filmin yönetmeni Don Cheadle aynı
zamanda Miles’a hayat veren oyuncu olarak da karşımıza çıkıyor. Düzene ve
kalıplara kafa tutan, dahi müzisyeni hem heyecanlı hem sanatsal görüntüler
eşliğinde izliyoruz. Film kesinlikle durağanlıktan uzak, akıcı ve özellikle
hayatına bir şekilde müziğin dokunduğu herkesin izleyince keyif alacağı türden
bir yapım.
Gökdelen/ High-Rise: Distopik filmleri sevenler için aynı adlı romandan uyarlama, festivalden
muhteşem bir öneri Gökdelen. 1984, Brazil gibi distopya örneklerine pek
benzemese de farkını ortaya koyan, heyecanı gittikçe artan, izlenilesi
filmlerden. Filmdeki oyunculukların da çok başarılı olduğunu söylemem gerek.
Zekice kurgulanmış metaforlar, başarılı müzikler ve ilginç görüntülerle
dolu bilim kurgu severlerin de dikkatini çekecek olan High Rise,
festivalin en farklı ve ilgi çekici filmleri arasında.
Kibir / Vanity: İyi olduğu çok belli, herkese hitap eden, her izleyenin beğeneceği
filmlerden değil, ancak ben çok sevdim. İntihar etmek isteyen insanlara yardım
eden bir şirketin elemanıyla hayatına son vermek isteyen yaşlı bir adamın
hikayesini, ilişkilerini konu alan kesinlikle iç sıkıcı olmayan, eğlenceli ve
tatlı filmlerden. Mizahı ve ironiyi barındıran film güzel vakit geçirmek
isteyenlere iyi bir öneri olabilir.
Doğuştan Kederli / Born To Be Blue: Müzik, aşk, uyuşturucu, caz… ve tüm
bunların bir araya gelişiyle ortaya çıkan esrarengiz, merak uyandırıcı bir
film.. Ünlü trompetçi Chat Baker’ın gelgitli hayatı festivalde çok başarılı bir
yapımla çıktı karşımıza. Şahane müzikler, çok iyi oyunculuklar ve cazla dolu
film, sıradışı ve özel müzisyen Chat Baker’ın hikayesi de festivalin tavsiye
edilecekler listesinde.
Not: Tüm filmlerin listesi ve filmlerin detayları; http://film.iksv.org/tr/filmlistesi
Dilruba Balbunar
Yeni öneriler, yeni yazılar istiyoruz.. Uzun zaman oldu yazmayalı..
YanıtlaSilYeni yazı lütfen
YanıtlaSil